Karadeniz’e ikinci bir musluk açıldığında suyun daha hızlı Marmara Denizi’ne akacağını kaydeden Prof. Cemal Saydam, hızla azalan oksijen bitince Boğaz ve Marmara’nın da öleceğini söyledi.
Saydam “Karadeniz’e ikinci bir musluk açtığınızda suyu daha hızlı Marmara Denizi’ne akacak. Bol besinli üst tabaka alt tabakaya baskı yapacak ve dolayısıyla oksijen hızla azalacak. Oksijen bitince bir daha geri dönüşü olmayacak. Haliç’in geçmiş dönemlerde koktuğunu bilirsiniz. Bu kez, sadece Haliç ya da Boğaz değil tüm Marmara ölecek.” Diye konuştu.
İBB, Haliç Tersanesi’nin 564’ncü kuruluş yıl dönümünde “Deniz Çalıştayı” düzenledi. Çalıştayda konuşan Prof. Cemal Saydam, “Marmara’nın ilk 25 metresinde Karadeniz, altında ise tuzlu Akdeniz suyu bulunuyor. Bu yapı müthiş dinamik, aynı zamanda müthiş bir dengeyi barındırıyor. Kanal İstanbul devreye girdiği takdirde bu denge bozulacak ve Marmara Denizi ölecek” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), akademisyenler, gazeteciler, meslek odaları, ilgili sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve deniz sektörü temsilcilerini Deniz Çalıştayı’nda bir araya getirdi. Toplu ulaşımda deniz payının artırılması, ulaşımda entegrayon, deprem sonrası deniz yönetimi, iklim değişikliği ve deniz ulaşımının planlanması, kapsamlı bir şekilde değerlendirildi. İstanbul’un denizle bütünleşmesi ve Kanal İstanbul ile ilgili görüşler belirtildi. Çalıştay oturumlarından önce İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kente ve Marmara Denizi’ne yapacağı tahribatı yeniden vurguladığı Kanal İstanbul Projesi ile ilgili değerlendirmede bulunan Prof. Cemal Saydam, “Doğayla oynamanın sonuçları önceden bilenemez. Yeni bir bağlantının getireceği yükü Marmara Denizi kaldıramaz” ifadesini kullandı.
DENİZ KENTİ İSTANBUL
Üç ana oturumda on tematik başlığın ele alındığı çalıştay, Haliç Tersanesi’nde gerçekleştirildi. Deniz ulaşımına yönelik sorun ve çözüm önerilerinin etraflıca masaya yatırıldığı İstanbul’da Deniz Ulaşımı konulu ilk oturum, Dr. Kaptan Özkan Poyraz tarafından yönetildi. İlk konuşmayı Prof. Dr. Reşat Baykal “İstanbul’da Kent İçi Deniz Ulaşımının Dünü, Bugünü ve Yarını” başlığıyla yaptı. Baykal, Selçuklu Devleti’nden günümüze uzanan tarihi perspektiften ele aldığı konuşmasında, 1950’den itibaren deniz yolu ulaşımın geri plana atılarak artan lastik tekerlekli ulaşım sisteminin öne çıkarıldığını ve bunun sürdürülebilir olmadığını vurguladı.
Oturumun diğer konuşmacısı Yüksek Mühendis Tansel Timur, uzmanların uyardığı İstanbul depremini anımsatarak şunları söyledi:
“İstanbul tarih ve deniz olduğu kadar aynı zamanda deprem kenti. Gölcük Depremi’nde ulaşım konusunda büyük aksaklıklar yaşadık. 48 saati aşan gecikmeleri hepimiz hatırlıyoruz. Bu acı ltecrübe bize gösterdi ki; yaklaşan afete hazır olmak için deniz ulaşımını geliştirmeli ve diğer tüm ulaşım sistemleriyle entegrasyon sağlamalıyız.”
Oturumun üçüncü konuşmacısı Dr. İsmail Hakkı Acar, İstanbul’un yıllardır kentleşme baskısına maruz bırakıldığına değinerek şu ifadeleri kullandı:
“İstanbul, kıyı şeridi yerine kuzeye doğru genişletilmek isteniyor. Bu eğilim maalesef binlerce yıldır deniz kenti olan İstanbul’un bu özelliğini kaybederek kara kentine dönüşmesine sebep oldu.”
İlk oturumun son konuşmacısı Prof. Dr. Mustafa İnsel, iklim değişikliği vurgusu yaparak, çevreci çözümler geliştirilmesi gerektiğini anlattı. İnsel, “Önceleri kutuplarda eriyen buzla küresel ısınmanın etkisini görebiliyorken, artık bu şehirde de bu etkileri görebiliyoruz. Ulaşımda elektrik teknolojisine geçişi hızlandırmalıyız” diye konuştu.
MONTRÖ’YÜ KORUMALIYIZ
Prof. Dr. Haluk Gerçek’in yönettiği ikinci oturumda Kanal İstanbul, tüm yönleriyle ele alındı. Oturumun ilk konuşmacısı Doç. Dr. Jale Nur Ece, Montrö’nün 83 yıllık süreçte bölge ve dünya barışına önemli katkılar yaptığını vurgulayarak şu uyarılarda bulundu:
“Montrö’yü tartışmaya açmak, Boğazlardaki egemenliğimizi ve haklarımızı, Karadeniz’deki hakimiyetimizi kaybetme tehlikesine yol açacak. Bundan kaçınmalı hatta Montrö’nün devamlılığını savunmalıyız. Montrö’den edindiğimiz kazanımları korumamız zaruridir.”
KANAL İSTANBUL NEDEN OLMAZ?
Oturumda “Kanal İstanbul Neden Olmaz?” başlığıyla Marmara’yı bekleyen tehlikelerle ilgili uyarılarda bulunan Prof. Dr. Cemal Saydam, Türkiye’nin her biri birbirinden farklı özellikleri barındıran denizlere kıyısı olduğunun altını çizdi. Saydam, “Karadeniz’den Akdeniz’e geçmek, dünyanın en zıt deniz koşulların geçmek demektir. Bu iki denizi anlarsanız Marmara’yı o zaman tam anlamıyla anlayabilirsiniz. Son 3500 yılda oluşmuş Marmara, öyle hassastır ki, üzerine gidilirse yaşamını sürdüremez” şeklinde konuştu.
Marmara Denizi için “astımlı çocuk” benzetmesinde bulunan Saydam konuşmasına şöyle devam etti:
“Karadeniz’e ikinci bir musluk açtığınızda suyu daha hızlı Marmara Denizi’ne akacak. Bol besinli üst tabaka alt tabakaya baskı yapacak ve dolayısıyla oksijen hızla azalacak. Oksijen bitince bir daha geri dönüşü olmayacak. Haliç’in geçmiş dönemlerde koktuğunu bilirsiniz. Bu kez, sadece Haliç ya da Boğaz değil tüm Marmara ölecek. Bu ölüm beraberinde hidrojen sülfürü getirecek. İnsan, tüm kokulara karşı üstün bir duyarlılığa sahip değil. Ancak milyonda bir de olsa bu maddenin kokusunu hepimiz alabiliriz.”
RAKAM DEĞİL İNSAN
Kanal İstanbul oturumunda son konuşmayı Araştırmacı Cihan Uzunçarşılı Baysal gerçekleştirdi. Baysal, Kanal İstanbul’un maliyet, ekonomi, ekosistem, denizcilik ve uluslararası antlaşmalar bakımlarından birçok farklı başlıklar altında konuşulduğunu; ama insanın göz ardı edildiğini söyleyerek şunları dedi:
“Mega Projeler alanı olarak ilan edilen Kuzey Ormanları bölgesiyle ilgili yerel halkın ne hissettiğini konuşmalıyız. Çed raporunda değinilmiş ama sadece rakam olarak belirtilmiş insanlar, akıbetlerinin ne olacağını bilmiyor. Yeni havalimanı arazisinde yaşayan insanlara ne olduğu hakkında fikrimiz yok. Aynı akıbet buradaki insanları da bekliyor. Yüzyıllardır burada yaşayan, tarım ve hayvancılık yapan insanlar artık ata topraklarında yaşayamaz duruma gelecek. Onların arsaları artık büyük firmaların ellerinde. Bu firmalar, köyleri arazi borsasına dönüştürdü. Bu köylerin muhtarları ile konuştuk. Tamamına yakını bu projeyi istemiyor.”
İSTANBUL DENİZ KÜLTÜRÜ
Moderatörlüğünü gazeteci, televizyon programcısı ve ekonomist Cem Seymen’in üstlendiği son oturumda kentin deniz kültürü konuşuldu. Seymen, Bandırma Vapuru’nun hareketinin yüzüncü yılı anısına şu sözleri kullandı:
“İngilizler, Bandırma Vapuru’nu arayarak silah bulmaya çalışır. Atatürk’ün gizlice Anadolu’ya silah taşıdığını düşünürler. Atatürk bununla ilgili şu muhteşem sözleri dile getirir: ‘Aradıkları şeyi asla bulamazlardı. Çünkü; içimizdeki vatan aşkını asla göremezlerdi.’ Bu muhteşem bir çıkıştır. Ne zaman Kız Kulesi’nin önünden geçsem Mustafa Kemal Atatürk’ün vapurunun durdurulup vize sorulması aklıma gelir. Bugün bunlardan çok uzağız. Özgürlüğünü Cumhuriyet ile taçlandırmış bir ülkeyiz.”
Deniz Kültürü oturumunda Yazar Sunay Akın, yüz yıl önce bu şehirden hareket ederek milletin talihini değiştiren Mustafa Kemal Atatürk’e ve Bandırma Vapuru’na saygı sunarak başladığı konuşmasında denizcilik tarihimizle ilgili şunları söyledi:
“Barbaros Hayreddin, Turgut Reis, Salih Reis, Piri Reis’i yetiştiren önemli bir kültürden bugün denizle hiç ilgisi olmayan Kanal İstanbul’u konuşuyoruz. Bu projenin denizcilikle ilgisi yok.”
SONUÇLARI PAYLAŞACAĞIZ
Ulaşımdan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Orhan Demir, çalıştay sonunda kapanış konuşması gerçekleştirdi. Sözlerine konuşmacı ve katılımcılara teşekküre ederek başlayan Demir, “Önemli konulara temas edildi. Geliştirilen tüm proje ve çözüm önerileri, İBB tarafından raporlanarak ilgili paydaşlar ve kamuoyuyla paylaşılacak” dedi.