1992 yılında Türkiye Polis Radyosu’nda spikerliğe başlayan ve ardından 1994’te TRT’de ’25. Saat’ isimli programla televizyona adım atan ünlü sunucu İkbal Gürpınar’la İstanbul’u konuştuk.
– Herkesin mutlaka İstanbul’a bir geliş öyküsü vardır. Sizin öykünüz nedir?
Çok küçükken babam gezmeye getirmişti. Müzeleri, Eyüp Sultan’ı, pek çok yeri gezdirmişti bize. Çok etkilenmiştim. Bir gün bu şehirde yaşayacağım demiştim kendi kendime. 20’li yaşlarda birçok arkadaşımla da paylaşmıştım bunu hatta. Trt’de çalıştığım dönemde özel kanallardan teklif almış ama reddetmiştim, daha önce programa devam edeceğim sözü verdiği için.
Ama sezon açılışına 2-3 gün kala telefonla artık benimle çalışmayacaklarını söyledi zamanın yöneticileri. Kahroldum o zaman ama bugünkü aklım olsa, her şeyde bir hayır olduğunu bildiğimden tevekkülle karşılardım elbet. O an, teklifleri kaçırdığım için ve bir sürü de borcum olduğundan perişan haldeydim. İşte tam da o günlerde BRT‘den teklif geldi. Tasımı tarağımı toplayıp İstanbul’a geldim. Arada dönüşüm de oldu Ankara’ya ama küçük oğlum Efe 3 aylıkken bir otel odasında tekrar başladı İstanbul serüvenim.
– İstanbul’u tek bir kelimeyle ifade etmenizi istesek…
Şaheser…
– İstanbul’u hayatında hiç görmemiş birine İstanbul’a dair ilk neyi anlatırsınız?
Hem dünü hem bugünü yaşayabileceği, gündüz mavinin gece de ışıkların, yakamozların keyfini çıkarabileceği ve ne kadar gezse de asla güzellikleri bitiremeyeceği bir şehir olduğunu anlatırım.
– Bir gün İstanbul’dan ayrılmanız gerekse en zor vazgeçeceğiniz yanı ne olur?
Sahilde gün batımında oluşan manzara, sevdiklerim ve arkadaşlarım.
– İstanbul’da “Keşke hiç olmasaydı” dediğiniz herhangi bir şey var mı?
Trafik! Trafik olmasa, bazen 5 km ‘lik yolu 3 saatte gitmek zorunda kalmasak, burası dünyadaki cennet. 61 ülkeyi işim dolayısıyla görme şansım oldu, İstanbul gibisi yok.
– İstanbul’un en sevdiğiniz semti hangisi?
Sarıyer, benim için İstanbul demek. İlk geldiğimde de bu semtte oturuyordum. Kendimi burada güvende ve mutlu hissediyorum. Yağmur veya kar yağdığında hayat Sarıyer’de felç olsa da, burası benim evim, vazgeçemiyorum.
– İstanbul’u ilk defa ziyaret eden birini çıkartacağınız bir günlük İstanbul turunun olmazsa olmazları nelerdir?
Eyüp Sultan, Piyer Loti Tepesi, Balat,Yerebatan Sarnıcı, Demirciköy Uzunya, Bebek, Çamlıca’ya da götürmek isterim ama vakit yetmez.
– İstanbul’un en önemli mimari yapısı sizce hangisi?
Saraylar ilgimi çok çekiyor, bu yüzden Dolmabahçe,Topkapı vazgeçilmezlerim. Ama Akaretler Yokuşu gece ışıklar yanınca bana büyüleyici gelir, keza Çırağan Sarayı’da.
– İstanbul Manzarası denildiğinde ilk aklınıza gelen yer neresi?
Avrupa yakasından Kuleli Askeri Lisesi ve Kız Kulesi’ni görebildiğim her nokta eşsiz benim için.
– İstanbul’un sembolünü biliyor musunuz? Beğeniyor musunuz? Sizce ne olmalı?
Sembolü biliyor ve beğeniyorum. Hem camilerimizi hem de 7 tepeyi simgeleyen üçgenler bence ideal.
– İstanbul’un ilk aklınıza gelen yöresel yemekleri nelerdir? Bir başka ifadeyle İstanbul’la özdeşleşen yiyecekler nelerdir?
Balık elbette. Osmanlı mutfağı da İstanbul için çok önemli. Zeyrekhane’ye gidip arada bir tadıyorum.
– İstanbul’u dünyanın diğer metropollerinden ayıran en büyük özelliği nedir sizce?
Turistik amaçla gidilecek bir yerde aranılan her şey var İstanbul’da. Hem tarih, hem deniz, hem yeşillik. Her dine ait eserler. İnsan daha ne bekler ki?
– Son 10 yıla baktığınızda İstanbul’da en büyük değişimin hangi konuda yaşandığını söyleyebilirsiniz?
Tarihi eserlerin restorasyonu, daha temiz bir İstanbul için yapılanlar dikkatimi çekiyor. Ve tabi açılan tüneller, başlı başına Marmaray bir çığır niteliğinde.
– İstanbul’da yaşayan biri olarak karşılaştığınız sıkıntılar nelerdir? Çözülmesini istediğiniz en acil sorun nedir? Bunun çözülmesi noktasında neler önerirsiniz?
Bence en önemli sorun trafik. Aslında metrobüs hattının üzerine hava metrosu yapılması düşünülebilir. Deniz taşımacılığı da yetersiz maalesef. Sarıyer, Büyükdere gibi iskelelerden gün içinde seferler olsa şehir içi trafiği çok rahatlar. Almanya’da merkeze yakın yerleşim bölgelerinde büyük otoparklar yapılmış. Her gün aynı istikamete giden özel araçlar oraya parkediyor ve sırayla her gün birisinin aracıyla merkeze gidiyorlar. Bu İstanbul için müthiş olur.
– İstanbul’da spor adına yapılan çalışmaları kayda değer ve yeterli buluyor musunuz?
Bence yeterli değil. Kadın ve çocukları spora teşvik edecek kampanyalar sıkça yapılmalı. Çocukken spor yapmaya alışan birey vazgeçemiyor. Bu yüzden alışkanlık kazandırılmalı.
– İstanbul’da hayata geçirilen hizmet ve projelerden memnun musunuz?
İstanbul’un daha yaşanılabilir bir şehir olması için yapılan çalışmaları beğeniyle takip ediyorum. Kentsel dönüşümü kesinlikle destekliyorum. Kentlilik bilinci çalışmaları çok önemli. Bazı ilçelere gidince inanın tanıyamıyorum. Bu kadar kısa sürede, mesela Esenyurt’taki, Başakşehir’deki gelişmeler beni hayrete düşürüyor. Ama halkın desteğini rica ediyorum. Devlet, belediyeler, istedikleri kadar iyi proje üretip gerçekleştirsinler önemli olan bunların kıymetinin bilinip,korunmasıdır. Halk, hizmetlerin kendi ceplerinden çıkan parayla yapıldığının bilinciyle projeleri sahiplenmelidir.
– Sizin İstanbul hakkında bir projeniz olsaydı ne yapmak isterdiniz?
Aslında az önceki sorularda bahsetmiş oldum. Deniz taşımacılığı, hava metrosu ilk işim olurdu sanıyorum. Bir de mutlu bir toplum oluşturmak için bireyin mutluluğunu sağlamak adına her mahallede konferanslar veririrdim.
– İstanbul’u daha şuurlu yaşamanın ve hakiki bir İstanbullu olmanın formülü nedir sizce?
Hangi şehirden kalkıp gelmiş olursak olalım, artık İstanbullu olduğumuzun farkına varmalıyız öncelikle. Sadece karnımızı doyurmak için geldiğimiz bir şehir gibi algılarsak bu cennet şehri, tıpkı göçebeler gibi kök salamaz, koruyamayız burayı. Artık İstanbulluyuz ve burası bizim evimiz. Devleti uzaylı gibi görmekten vazgeçip, bizim vergilerimizle oluyor tüm hizmetler, o halde zarar vermeden,hiçbir şeyi israf etmeden, korumalı, sevmeliyiz bu şehri.
– Gelecekte görmek ve yaşamak istediğiniz İstanbul’u bize biraz anlatır mısınız?
Ömrünün yarısı yollarda geçmeyen, bu şehirde sadece yaşayan değil, İstanbul’u yaşayan bireylerin olduğu bir zamanı hayal ediyorum. Çünkü İstanbul’da yaşayıp da denizi hayatında hiç görmemiş binlerce insan olduğunu, bir kez sahil sefası yapmamış ailelerin varlığını biliyorum. Ömürler geçip gidiyor ama insanlar bunun tadını çıkaramıyor.
Oysa istanbul’u yaşamak için zengin olmanıza gerek yok. Alın çantanıza gözlemelerinizi, kekleri, kurabiyeleri, koyun termosunuza çayı, deniz kıyısındaki banklar, parklardaki masalar bedava! Farkında olalım güzelliklerin ve kıymetini bilelim.
– İstanbul üzerine bu kadar konuştuktan sonra son bir soru daha… Şu an gözlerinizi kapatıp açsanız İstanbul’da hangi zaman ve mekânda olmak isterdiniz?
Yaşadığım zaman en iyi zaman! Yaradanım şu an burada olmamı istiyorsa bir bildiği v ardır elbet ve şu an en hayırlı zamandır. Başka zaman ve yerde yaşamayı hayal edenler kendilerinden memnun olmayan insanlardır bana göre. Çünkü biz istersek, Allah da izin verirse yaşadığımız yeri cennete çeviririz ya da cehenneme.
Röportaj: Görkem Çelik
Fotoğraf: Sümeyye Sezer