Dünya Ekonomik Forumu’nun 2017 yılında hazırladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi sonuçlarına göre Türkiye, 145 ülke içinde 131. sırada yer aldı.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) yayınladığı bildiride, “Kadınların hak ve özgürlükleri, demokratik hukuk devletlerinde gelişme gösterirken otoriter yönetimlerde geriye gitmektedir. Kadın sorununun çözümünde anahtar kural “kadın – erkek eşitliği” ve “ayırımcılık yasağının” yasal ve olgusal olarak gerçekleşmesidir” ifadelerine yer verdi.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Nedeniyle Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Bildirisi:
Çağdaş dünyada toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, devletlerin görevidir. Altına imza attığımız uluslararası belgelere ve yasalarımıza göre, ülkemizde de bu görev, siyasal iktidarındır.
Günümüzde toplumsal cinsiyet eşitliği bir demokrasi talebidir. Kadınların hak ve özgürlükleri, demokratik hukuk devletlerinde gelişme gösterirken otoriter yönetimlerde geriye gitmektedir. Kadın sorununun çözümünde anahtar kural “kadın – erkek eşitliği” ve “ayırımcılık yasağının” yasal ve olgusal olarak gerçekleşmesidir.
Türkiye’de kadınlar özellikle 1926’da Türk Medeni Kanunu’nun kabulünden beri kadın erkek eşitliğine sahiptir. Bu temel hak, Atatürk’ün kadınlara armağanıdır.
Türk toplumu AKP iktidarından beri siyasal İslami ideoloji ile bütünleşen bir geriye gidişi yaşamaktadır. Siyasal iktidarın din merkezli bir yönetim ve dindar bir toplum oluşturmak için kullandığı en etkili araç, kadınlar ve kadınların yaşam biçimi olmuştur. Kadınlarımız bağımsız kadın olarak değil, aile kadını olarak ele alınmakta, İslami giyim biçimi içinde üç- beş çocuk doğurarak sosyal yaşamdan uzaklaşmakta, evde engellilere ücret karşılığı bakarak çalışan kadın statüsüne girmekte, dolayısıyla sosyal yaşamdan ve eğitimden kopmaktadır.
Okullaşma oranlarının sayısal olarak yükselmesi kimseyi aldatmamalıdır. Devamsızlık ve terk, yüzde 30 – 40’lara yükselmiş, çocuklarımızın sürdürülebilir eğitimden uzaklaşmasına neden olan açık ortaokul ve açık liselere kayıtlı öğrenci sayısı bir buçuk milyonu bulmuştur.
Kız çocuklarının -her yıl daha fazla- örgün eğitimden uzaklaşmasının toplumsal cinsiyet eşitliği açısından sakıncalı olduğu açıktır. Kız çocuklarının okul hayatından, yani eğitimden uzaklaşmalarının ekonomik, geleneksel ve dini tutuculuktan kaynaklanan nedenleri vardır. Sorunun ekonomik boyutu bir ölçüde çözülebilirse de geleneksel ve dinsel boyutları yanında açık ortaokul ve liselerin varlığı da çözümü zorlaştırmaktadır. Bu duruma yeni müfredat programlarında yer alan ve kadınların konumlarını belirleyen dini kuralları da eklersek siyasi iktidar aracılığıyla yapılmak isteneni daha berrak biçimde görebiliriz.
Yaşanan olaylar, bu anlayışın sonuçlarını açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye’de resmi rakamlara göre her 10 kadından en az 3’ü 18 yaşının altında evlendirildi. 17 bine yakın kız çocuğu doğum yaptı. Kadınlar hemen her gün aile içinde, sokaklarda, toplu taşıma araçlarında ya da işyerlerinde tanıdıkları ya da tanımadıkları erkeklerin şiddetiyle karşılaştı. 2017 yılında en az 286 kadın ve kız çocuğu öldürüldü. 101 kadın tecavüze, 248 kadın tacize, 377 kız çocuğu cinsel istismara ve 418 kadın şiddete uğradı. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2017 yılında hazırladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi sonuçlarına göre Türkiye, 145 ülke içinde 131. sırada yer aldı.
Atatürk devrimleriyle kazandığımız hakları koruma bilincine sahip kadın ve erkek yurttaşlar olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, siyasal iktidarı cinsiyet eşitliğini sağlamak için göreve çağırıyoruz! Artık sabrımız kalmadı.