Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin görüşlerini açıklayan CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş TBMM’deki oylamada “Hayır” oyu vereceğini açıkladı.
Recep Kenan/itvhaber.com
“Ben bu yargıya güvenmiyorum, o yüzden dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşıyım” diyen Erdoğan’ın dokunulmazlık tartışmasını başlatan olduğunu, ”Hayır” demek için bu durumun yeterli gerekçe olduğunu vurgulayan CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, “Belli ki; Erdoğan artık ”yargıya güveniyor” ve denetimi altına aldığı yargının, HDP’den 40, CHP’den ise 12 milletvekilini cezaevine yollayacağına inanıyor” iddialarında bulunarak; HDP ve CHP’li milletvekilerinin cezaevine atılması sürecinin başta TBMM olmak üzere; tüm siyasi kurumları anlamsızlaştıracağını, Türkiye’nin, meşru siyaset zeminini kaybedeceğini kaydetti.
KİŞİSEL GÖRÜŞLERİMİ SEÇMENLERİM BİLSİN
Anayasanın ve iç tüzüğün, dokunulmazlık konusunda “partilerin grup kararı alamayacağını – milletvekilinin vicdanıyla baş başa kalarak karar vereceğini ve buna ilişkin parti yönetimlerinin toplantı dahi yapamayacağının” altını çizdiğine dikkat çeken Barış Yarkadaş, kişisel görüşlerini seçmenleriyle paylaşarak, tavrının bilmesini istiyor.
BARIŞ YARKADAŞ
BARIŞ YARKADAŞ’IN DOKUNULMAZLIK İLE İLGİLİ YAZISI:
CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin görüşlerini açıkladı. Sahibi olduğu www.gercekgundem.com adlı sitede kaleme aldığı yazıda “Hayır” oyu vereceğini söyleyen Yarkadaş, şunları ifade etti:
ERDOĞAN’A O GÜN DERS VERECEĞİZ!
Dokunulmazlık tartışmasını başlatan Erdoğan’dı… Sırf bu gerçek bile, ”Hayır” demek için yeterli bir gerekçedir… Erdoğan’a Meclis’e talimat veremeyeceğini göstermemiz gerekiyor!
Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan, bir süre önce ”milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması”na ilişkin bir tartışma başlattı. Erdoğan, adeta Meclis’e talimat verircesine, “Dokunulmazlıklar kaldırılmalı, milletvekilleri yargı önüne çıkmalı” dedi. Oysa ki; aynı Erdoğan, 2002 seçimleri sonrası Başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz, “Ben bu yargıya güvenmiyorum, o yüzden dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşıyım” diyordu… Seçim vaadinde “Dokunulmazlıkları kaldıracağız” diyen Erdoğan, koltuğa oturunca verdiği sözü unuttu!
BAŞKAN GİBİ DAVRANIYOR…
Belli ki; Erdoğan artık ”yargıya güveniyor” ve denetimi altına aldığı yargının, HDP’den 40, CHP’den ise 12 milletvekilini cezaevine yollayacağına inanıyor… Bu yüzden, dokunulmazlık üzerinden başlayan tartışmayı derinleştiriyor ve Meclis’in gündemini istediği gibi belirliyor. Erdoğan, dokunulmazlık tartışmasını başlatmakla kalmayıp bunu fiilayata da dökerek, “gayri resmi başkan” gibi davranıyor…
DERS VERECEĞİM GÜNÜ BEKLİYORUM
Dokunulmazlık dosyaları Meclis’e geldiğinde, kendisine unutamayacağı bir ders vereceğimizden emin olmalıdır! Dokunulmazlıkların kaldırılması örtüsünün altına gizlenen anayasal suç işleme isteğine, o gün HAYIR oyu vererek, set çekeceğiz! Erdoğan, Meclis’e ve de özellikle biz CHP’li vekillere talimat veremeyeceğini, yaşayarak görecek! O, bu dersi çoktan hak etti!
TUZAĞIN FARKINDA BİLE DEĞİL
Erdoğan’ın ”dokunulmazlıkların kaldırılması” tartışmasını açması, sadece muhalefete değil, kendisine de zarar verecek… Zira; dokunulmazlık Erdoğan’ın istediği şekilde kaldırıldığında, -ki buna ihtimal bile vermiyorum- Erdoğan’ın da içinde olduğu siyaset alanı kısa vadede daralacak, bir süre sonra ise ortadan kalkacak… Özellikle HDP ve CHP’li milletvekilerinin cezaevine atılması süreci, başta TBMM olmak üzere, tüm siyasi kurumları anlamsızlaştıracak…Türkiye, meşru siyaset zeminini kaybedecek… Siyasette çok büyük bir boşluk ortaya çıkacak… Tabii, buradan boşalan alanı kimin doldurucağı ve bu alanı doldurmak için kimin ellerini ovuşturarak beklediği de ayrı bir konu…
KENDİSİ DE TASFİYE OLUR
Erdoğan, HDP ve CHP’li vekilleri cezaevine yollatmanın, kendisine başkanlık sisteminin önünün açacağını sanıyor… Oysa ki; bu fikri kendisine verenlerin bağlantılarına baktığınızda, sürecin Erdoğan’ı da tasfiye edeceği görülüyor…
MHP’YE GÜL ATIYOR
Erdoğan, Başkanlık rejiminin önünü açabilmek için, HDP üzerinden top çeviriyor… HDP’ye yöneltilen öfkeyi, kendisine oy olarak kanalize etme fikrine sıcak yaklaşan Erdoğan, dokunulmazlık tartışmasını derinleştiriyor. Böylece, bir taşla birkaç kuşu vurmayı planlıyor… Erdoğan, dokunulmazlığa ilişkin oylama sürecini, MHP’nin tabanı ve MHP’li vekiller ile ”kaynaşacağı” bir zemine çekmek istiyor.
HALK GEÇMİŞİ UNUTSUN İSTİYOR
HDP/PKK üzerinden yürütülecek bir tartışma ile MHP’nin tabanına oynayan Erdoğan, MHP’li vekillere de “gül atıyor.” Erdoğan, referandum için gerekli olan 330’u, dokunulmazlık tartışması üzerinden devşirmeye çalışıyor. Bu yüzden, dokunulmazlık tartışmasını derinleştiriyor. HDP-PKK’yı öne çıkaran söylemleri ise, Öcalan ve PKK ile girdiği ilişkilerin üstünü örtmek için kullanılıyor. Erdoğan, böylece hem ”Çözüm Süreci”ndeki siyasi günahlarını unuturuyor, hem de referandum için gerekli olan oy tabanını genişletmeyi amaçlıyor.
SUÇ ORTAĞI ARIYORLAR
AKP’nin Erdoğan’ın talimatı üzerine Meclis’e getirdiği ”sözde” dokunulmazlığı kaldırma önerisi, içinde birçok anayasal suçu barındırıyor. Anayasa’nın amir hükümleri, dokunulmazlıkların nasıl kaldırılacağını açık ve net bir biçimde yazmışken, Erdoğan ve AKP, hepimizi bu suça ortak etmeye çalışıyor. CHP’nin bir milletvekili olarak, AKP ve Erdoğan’ın anayasal suçlarına ortak olmayacağımı şimdiden söylüyorum… Bu görüşlerimi, partimizin yetkili kurullarında da ifade ettim. Ve görüşlerimi medyayla paylaşacağımı da belirttim.
NEDEN SİYASET YAPIYORUZ?
Bizler, anayasal suç işlemek için değil, anayasanın ve yasaların uygulanması / uygulatılması için milletvekili olduk… Anayasa parlamentoda birilerinin keyfi ve siyasi ihtiyaçları için ayaklar altına alınırken, buna sessiz kalamayız! Sessiz kaldığımız ve bu suça ortak olduğumuz taktirde, milletvekili olmanın ve siyaset yapmanın bir anlamı yoktur…
Dokunulmazlık tartışmasını başlatan çevreler, kuşkusuz ki; kendi siyasal ihtiyaçları doğrultusunda adımlar atıyor. Erdoğan’a “Dokunulmazlıkları kaldırın” görüşünü telkin edenler, boşalacak sahada istedikleri gibi top çevirmek istiyor. Erdoğan ise Türkiye’yi sokacağı kaosun kendisine Başkanlık yolunu açacağı yanılgısıyla hareket ediyor. Davutoğlu ise iki arada bir derede kalmış vaziyette, günü kurtarmaya çalışıyor.
KENDİ SANDALYEMİZDE OTURACAĞIZ
Kuşkusuz, yukarıda sıraladıklarım, bizim dışımızdaki çevrelerin gündemidir… Önemli olan, kimin ya da kimlerin de düşündüğü – ne dediği – ne diyeceği değil, bizim meseleye yaklaşımımızdır. Önemli olan; bizim ne diyeceğimizdir ve nasıl davranacağımızdır!
CHP, olaylara ve olgulara ”kendi sandalyesi”nde oturarak bakmalıdır… AKP ve Erdoğan’ın bizi oturtmak istediği sandalyenin ayakları çürüktür…
300 YILLIK GELENEK
Her şeyden önce, bu mesele tartışılırken, söylemlerimizi açıklıkla belirlemek zorundayız. Bir kere; ”dokunulmazlığın” kişisel bir imtiyaz olmadığını anlatmalıyız. Avrupa, yaklaşık 300 yıl önce milletvekillerine ”dokunulmazlık” statüsü vererek, muhalefetin yasama faaliyetlerini HİÇBİR BASKI ALTINDA KALMADAN – ÖZGÜRCE GERÇEKLEŞTİRMESİNİ hedeflemiştir. Zira; milletvekillerinin konuşamadığı, polis ve cezaevi tehdidi altında bırakıldığı siyasal süreçler, toplumun köleleştirilmesi anlamına gelir… Vekil, dokunulmaz olduğu için, görüşlerini özgürce ifade eder, kendisini hiçbir baskı altında hissetmez ve halkın verdiği görevlerini özgürce yerine getirir. Denetim faaliyetini serbestçe gerçekleştirir.
VEKİLLERİ SUSTURURSA…
Erdoğan, yaklaşık 300 yıl önce kazanılan bu hakkı, adına başkanlık dediği ucube rejimin önünde engel olarak görüyor. Kendisine yönelik muhalefetin dozunu, halkın vekillerini hapse göndererek düşürmeyi planlıyor. Türkiye’yi kendisi açısından ”dikensiz bir gül bahçesi”ne çevirmeyi tasarlayan Erdoğan, önce HDP, ardından ise CHP’li vekilleri hapse yollatarak, önündeki engeli aşmaya; dikta özlemini anayasal bir kılıfa sokmayı tasarlıyor.
TEK BİR GEREKÇE BİLE YETER!
Yukarıda da ifade ettim; dokunulmazlığın kaldırılmasına, sadece ve sadece Erdoğan bunu istediği için bile HAYIR demek gerekir…
Erdoğan’ın bu ülkede istediği her şeyi yapamayacağını göstermemiz gerekir.
Bunu başardığımız taktirde, halkımızın dikta rejimine teslim olmayacağı ve umutlarını daha da yeşerteceğini göreceğiz! Bu yüzden, Erdoğan hiçbir koşulda anayasa değişikliği için gereken 367’yi bulamamalıdır… Bunu sağlamak, her CHP’linin tarihsel görevidir!
SUÇUMU SÖYLEYİN!
2002 yılında “Güvenmiyorum” dediği yargıya CHP’li vekilleri kurban ettirmek isteyen Erdoğan’a bu zevki tattırmayacağız… Fethullah Gülen Cemaati’ne yakın 5000, AKP’nin emir eri haline gelmiş 4500-5000 hakim ve savcının görev yaptığı bir yargıya teslim olmamızı, bizden hiç kimse beklemesin… ÜSTELİK, BİZ HANGİ SUÇU İŞLEDİK DE YARGILANACAĞIZ?
Bizim evimizden para dolu ayakkabı kutuları mı çıktı?
İhaleye fesat mı karıştırdık? “Paraları mı sıfırladık.”
Gencecik çocukların infaz emirlerini mi verdik? İktidarımız için, işkence mi yaptırdık? Emperyalizmle suç ortağı mı olduk?
Şu hale bakın; 17/25 Aralık’ın hesabını vermekten kaçanlar, bizim yargılanmamızı ve cezaevine girmemizi istiyor… Yüzsüzlüğün bu kadarına da pes doğrusu!
DUYMAZDAN GELİN VE GERÇEKLERİ ANLATIN
CHP’yi hem Kürt hem de Türk milliyetçi seçmeniyle karşı karşıya getirmek için plan yapan ve HDP’li vekilleri cezaevine göndermek için suç ortağı olmamızı isteyenler, hangi demagojiye başvurursa başvursun, önemli değil… Bırakın, ellerine geçirdikleri medyada, aleyhimize her gün yazsınlar… Bizi “Terörle mücadelede engel” olarak göstermeye çalışsınlar! Bunların hiçbir önemi yok… AKP ve Erdoğan, teröre karşı mücadele ederken, hangi engelle karşılaşmış? CHP neye engel olmuş!
NE DERLERSE DESİNLER…
Erdoğan ve AKP’nin dolaşıma sokmaya çalıştığı bu söylem, geçmişteki günahlarını unutturmak içindir… Bu boş demagojiye teslim olmamak ve “Aman AKP şunu der, aman bunu der” psikolojisine girmemek gerekir… Aksi takdirde, siyaset yapmak imkansız hale gelir… Zira; medyanın yüzde seksen dördünü elinde tutan iktidar partisi, bu psikolojiye girildiği taktirde, Türkiye’yi ”tek kutuplu” bir hale getirir…
GELİN, İŞİN ABC’SİNDEN BAŞLAYALIM…
Erdoğan ve AKP, eğer dokunulmazlıkların kaldırılmasını samimi olarak istiyorsa, önce birkaç adım atmak zorundadır. Bunun birinci koşulu, herkesin güvenebileceği bir yargı modelinin ortaya konulmasıdır. Başta HSYK’nın yapısının değişmesi, Savcılar ve Hakimler Kurulu’nun ikiye ayrılması gerekmektedir. AKP’li Adalet Bakanı ile Bakanlık yetkililerinin bu kurullara hiçbir müdahalesinin olmayacağı bir yapının inşa edilmesi şarttır. Hakim ve Savcı, siyasi iktidarın baskısı altındayken, tayin ve terfi mekanizmasını bakanlık yönetirken, yargıdan adil bir karar vermesini beklemek safdilliktir…
AKP, işe buradan başlamalı, yukarıdaki öneriyi dikkate almalıdır. 14 bin hakim ve savcının, on bininin AKP’nin yanı sıra çeşitli cemaat ve tarikatlara mensup olduğu gerçeği gün gibi ortada dururken, milletvekililerinin ”adil” bir şekilde yargılanacağını beklemek siyasi saflıktır…
17 / 25 ARALIK’IN SAHİPLERİNDEN ALACAK AHLAK DERSİMİZ YOK!
17/25 Aralık Yolsuzluk, Hırsızlık ve Rüşvet Operasyonu’nun sanıklarına ilişkin dosyaları örten, takipsizlik veren; üstüne üstlük bir de terfiyle ödüllendirilen savcı ve hakimler ortada duruyor… O dosyalarda sanık olan bakanlara ise görevleri bitmesine rağmen hala dokunulamıyor… Yeni delliler ortaya çıkmasına rağmen, tek bir savcı bile soruşturmayı derinleştiremiyor… Bu tabloya rağmen, muhalefet vekilleri, Erdoğan’ın siyasi ihtiyaçları doğrultusunda yargılanmak isteniyor…
Erdoğan’ın başlattığı, sürdürdüğü ve derinleştirdiği dokunulmazlık tartışması, Türkiye’yi meşgul etmekten başka hiçbir şeye yaramıyor. Meclis’teki fezleke sahiplerini yargıya göndermek isteyen AKP kafası, “Bunu bir kereliğine yapacağız” diyor… Eeee, peki sonra ne olacak? Sonra yeniden eski düzene geçilecekmiş… Yani; milletvekilleri yine dokunulmazlık kapsamına alınacakmış… O halde, bu mantığa göre, bugün suç olan aynı eylem, yarın yine suç olmaktan çıkacak…
DEJENERE!
AKP, her şeyi yaptığı gibi, hukukun temel nosyonlarını da dejenere ediyor… Kuralsızlık ve keyfilik, meşrulaştırılıyor… Hepimizin ”ben yaptım oldu” anlayışına teslim olmamız isteniyor…
AKP, muhalefetin sesini ”anayasa değişikliği kılıfı” ile boğmaya çalışırken, kendisine hiçbir şekilde dokundurtmuyor… Örneğin, Erdoğan’ın milletvekili seçildiği dönemdeki fezlekeler kayıp… Erdoğan, bugün de hiçbir şekilde yargılanamıyor… AKP, Erdoğan’ı tartışma konusu dahi yapmıyor… Eğer bizler yargılanabileceksek, Erdoğan da yargılanabilmelidir… Erdoğan’ın yargılanması için, görevinin bitmesini mi bekleyeceğiz!!! Biliyorsunuz; kendisi, bizler için aynı şeyi söylüyor…
KARŞI ÇIKIŞIMIZ İLKESELDİR
Bu satırları okuyan bazı kişiler, “Cezaevine girmekten mi korkuyorsunuz?” diyebilir… Bir kere baştan şunu söylemek gerekir:
Ben siyaseti cezaevine girmek için değil, cezaevlerinin olmadığı, cezaevlerine ihtiyaç duyulmadığı bir dünyayı kurmak için yapıyorum… Tüm mücadelem de bunun içindir… Ütopyam, sömürünün olmadığı, suçu yaratan koşuların ortadan kaldırıldığı bir dünyayı inşa etmektir…
Ayrıca, cezaevine girmeyi gerektiren bir suç da işlemedim… CHP’li hiçbir arkadaşım da suçlu değildir!
YARGI, SUÇ İCAT EDİYOR!
Evet, beş fezlekem var… Ve bu fezlekelerin tamamı, düşüncemi ifade etmemden kaynaklıdır… İçlerinde yüz kızartıcı tek bir suçlama bile yoktur… Ama buna rağmen, güdümlü yargı, düşüncemi ifade etmemi, suç olarak görmüştür… Hukuku, iktidarın fahişesi haline getirenler, AKP ve Erdoğan’a yaranabilmek için, peş peşe suç icat etmiştir!
Anayasa’ya göre, ”sorumsuzluk ve dokunulmazlık” ilkeleri ışığında görev yapmamıza rağmen, AKP’nin faşizan uygulamalarına karşı çıkmamız, ”fezleke yememiz”e yol açmıştır… Bugüne dek, yaklaşık 50 davadan yargılanan bir gazeteci – milletvekili olarak, bedel ödemekten korkmadığımı herkes gördü… Herkesin sustuğu dönemlerde bile, sesimizi kısmadık… Üstelik ne dokunulmazlığımız vardı; ne de bizi koruyan bir zırh…
MECLİS’İ SUSTURURSA, HALKI DA SUSTURUR!
“Dokunulmazlıkların kaldırılması”na karşı çıkmam, ilkesel bir tutumdur… AKP, parlamenter sistemin 300 yıllık bir geleneğini ayaklar altına almak ve “Güç bende, istediğimi yaparım” mesajı vermek istiyor… AKP, milletvekillerinin bile susturulduğu bir ortamda, yurttaşların sesini çıkarmaktan korkacağını biliyor… Bu yüzden, başta CHP’li milletvekilleri olmak üzere, muhalefeti sessizliğe mahkum etmek istiyor… Bunun yolunun milletvekillerini konuşamaz hale getirmekten geçtiğini biliyor…
Yukarıda da ifade etim; AKP ”Dokunulmazlıkları kaldırıyorum” adı altında, anayasal suç işliyor; toplumun gözüne perde çekiyor… Yapılmak istenen, dokunulmazlıkların kaldırılması değil, parlamenter sistemin yargı yoluyla yönetilmesi ve tasfiye edilmesidir…
KİŞİSEL GÖRÜŞLERİM
Bu görüşlerimi, bu köşede rahatlıkla ifade ediyorum… Çünkü; anayasamız ve bağlı bulunduğumuz iç tüzüğümüz, dokunulmazlık konusunda “partilerin grup kararı alamayacağını – milletvekilinin vicdanıyla baş başa kalarak karar vereceğini ve buna ilişkin parti yönetimlerinin toplantı dahi yapamayacağının” altını çiziyor… O yüzden, kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşıyor ve özellikle bana oy veren seçmenlerimin tavrımı bilmesini istiyorum…