Sosyal Dönüşüm Vakfı (SDV) ile İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi’nin düzenlediği “Ekmek de İstiyoruz Gül de” panelinde kadın cinayetleri masaya yatırıldı.
Sosyal Dönüşüm Vakfı ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği “Ekmek de İstiyoruz Gül de” paneli Ataşehir’de yapıldı.
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Aydeniz Alisbah Tusgan, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, Sosyal Dönüşüm Vakfı Girişimi Sözcüsü Gamze Akkuş İlgezdi, İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Hale Akgün’ün konuşmacı olarak katıldığı paneli İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Avukat Nazan Moroğlu yönetti.
Kadın cinayetlerinin giderek arttığı günümüzde panel konuşmacıları yasal önlemler, uygulama aksaklıkları ve kadın cinayetlerini besleyen anlayışı masaya yatırdılar.
Panelin ardından konuşmacı ve katılımcılar, Ataşehir Belediyesi’nin düzenlediği Kadın Yürüyüşüne katıldılar.
Panelde SDV çalışmalarını, kadın politiklerindeki aksaklıkları ve kadına şiddeti de değerlendirdiği bir konuşma yapan Sosyal Dönüşüm Vakfı Girişimi (SDV) Sözcüsü ve CHP İstanbul 1. Bölge Milletvekili Ada Adayı Gamze Akkuş İlgezdi, konuşmasında kadına şiddetin ayrıntılı bilançosunu da paylaştı.
“Ekmek de İstiyoruz Gül de” panelinde
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ KONUŞMASI:
Sosyal Dönüşüm Vakfı olarak, İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu ile birlikte gerçekleştirdiğimiz bu toplantıya ev sahipliği yapmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Bugün 7 Mart. Erken bir 8 Mart kutlamasındayız.
8 Mart, aklımız, emeğimiz, bedenimiz üzerindeki baskıya, sömürüye ve şiddete son vermek için sürdürdüğümüz “eşitlik ve özgürlük” mücadelesinin simgesi.
1910 yılından bu yana kutluyoruz 8 Mart’ı
Yani, 100 yılı aşkın bir süredir, dayanışma, direnme, isyan ve mücadele bayrağını yükseltiyoruz.
Ama üzülerek söylüyorum ki, bugün, dünden daha fazla dayanışmak, daha fazla direnmek, isyan bayrağını daha da yükseltmek zorundayız.
Kadın bedenine, aklı ve emeğine, öyle bir saldırı var ki, bu saldırı karşısında daha fazla direnmekten başka şansımız yok.
Bu saldırı yalnız mücadele ederek kazandığımız haklarımıza değil, varlığımıza da yöneldi.
Kadın cinayetleri neredeyse bir katliama dönüştü.
Kadınlar hemen her gün cinsel şiddete, tacize ya da tecavüze uğruyor.
2014 yılını kara bir tabloyla kapattık. Medyada yer alan haberlere göre, en az 281 kadın öldürüldü.
109 kadın ve kız çocuğu tecavüze uğradı.
560 kadın erkek şiddetiyle yaralandı.
140 kadın ve kız çocuğuna cinsel tacizde bulunuldu.
Böyle bir kara tablo ile 2015 yılına girdik.
Korkarak söylüyorum, gelen gideni aratacak gibi.
2015’in ilk 2 ayında çok daha vahim bir tablo ile karşı karşıyayız.
Sadece, ocak ayında öldürülen kadın sayısı 27.
Şubat ayında 24 kadın erkek cinayetine kurban gitti. 28 günde tam 24 kadın.
Aile Bakanının iddia ettiği gibi “münferit” deyip geçemeyeceğimiz korkunç bir tablo ile karşı karşıyayız.
Toplumumuzu derinden sarsan, Özgecan’ın acısını unutmadan, 20 yaşındaki Deniz kapısında polis beklerken öldürüldü.
Polis 2 saat kapıda bekledi. Deniz’in katilini ikna edemediği için içeri girmedi ve Deniz GÖZ GÖRE GÖRE ölüme gitti.
Özgecan öldürüldükten sonra bütün toplum, kadınıyla erkeğiyle ayağa kalktı.
Hepimizin yüreği yandı.
Peki, ne oldu?Özgecan’ın ölümünden sadece bir gün sonra İstanbul’da kadın cinayetine kurban giden Nazlı’nın katillerine mahkeme beraat kararı verdi.
Özgecan’ın öldürülmesinden sadece 5 gün sonra 17 yaşındaki zihinsel engelli kıza tecavüz eden adam, iyi hal indiriminden faydalanarak, sadece 4 yıl hapis cezasıyla cezalandırıldı
O yüzden de bu 8 Mart buluşması, her zamankinden daha fazla anlam taşıyor.
Hemen hemen her gün kadına yönelik bir şiddet, bir kadın cinayeti, vahşi bir tecavüz haberiyle uyanıyoruz.
Bizleri tıkmaya çalıştıkları Ev’de,
Bizleri kovmaya çalıştıkları Sokak’ta şiddetin boyutları arttıkça artıyor.
Üzgünüz, öfkeliyiz ve hepsinden önemlisi KAYGILIYIZ.
Kadın- Erkek eşitliğini esas alan yasal düzenlemeler için, şiddeti önlemek ve kadın katillerine caydırıcı cezalar uygulanması için, yıllarca mücadele ettik. Etmeye de devam ediyoruz.
Ama istediğimiz kadar yasal düzenlemeleri iyileştirelim, bütün toplumu sarıp sarmalayan bu karanlığı ortadan kaldıramayacağımızı görüyorum.
Nefsine hakim olamadığı için kadınları örtünmeye zorlayan,
Annesinin diz kapağından tahrik olan,
Hamile kadına sokağı yasaklamak için uğraşan,
Kadına sesli gülmeyi yasaklayan,
Mahallelerimize namus bekçileri diken,
Kadını eve kapatmaya çalışan zihniyet, ülkenin üzerine kara bir bulut gibi çöktü. Çökmeye de devam ediyor.
Ben kendi adıma, yasal düzenlemelerdeki eksiklikler kadar, belki de daha fazla, ülkeyi hızla karanlığa sürükleyen bu anlayıştan kaygılıyım.
Hakiminiz, savcınız, yan dairedeki komşunuz, mahalle bakkalınız, Apartman görevliniz, iş yerindeki amiriniz, bindiğiniz dolmuşun şöförü, yani hayatınızı sarıp sarmalayan milyonlarca erkek ve hatta kadın, namus bekçiliğine soyunmuş durumda.
Bu namus bekçiliği de her akşam TV ekranlarından, Meclis kürsüsünden söylev veriyor.
“NAMUS BEKÇİLİĞİ CİNAYETLERİ TEŞVİK EDİYOR”
İktidarın namus bekçiliği politikasının cinayetleri teşvik etiğini iddia eden Gamze Akkuş İlgezdi konuşmasına şu ifadelerle devametti:
BU NAMUS BEKÇİLİĞİ NAMUS CİNAYETLERİNİ TEŞVİK EDİYOR.
AKP İKTİDARI, ERKEKLERİN EGEMEN OLDUĞUNU, TANRI BUYRUĞU OLARAK TÜM TOPLUMA ALGILATMAYA ÇALIŞIYOR.
Televizyonuyla, gazetesiyle, töreleriyle, gelenek olarak sunulanlarıyla bize kapkara bir gelecek vaad ediyorlar.
Vuracaklar, dövecekler, saçımıza, eteğimize karışacaklar.
Kaç çocuk doğuracağımıza ve onları nasıl doğuracağımıza karışacaklar.
Sokakta sesli gülmemizi yasaklayacaklar,
Sevdiğimizle el ele yürüttürmemeye çalışacaklar,
Yetmeyecek öldürecekler insanlık dışı işkenceler ile,
Katillerimiz beraat edecekler.
Ve bunları yaparken yoksullaştırdıkları, kendilerine köle yaptırdıkları insanları kullanacaklar, planlarını uygulamada.
Erkekler, sırtı sıvazlanarak yollanacak biz kadınların üstüne.
Kurdukları sömürü, yalan, çıkar sistemi devam etsin, ortak bir mücadele ile kazanılabilecek haklardan hiç bahsedilmesin diye, 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü olarak kutlamamıza izin veriyorlar.
Bu akşam televizyonları izlerseniz, hepsi 8 Mart Dünya Kadınlar Günümüzü kutlayacak.
Onlara göre, 364 gün baskı, ayrımcılık, şiddet devam etsin, varsın yılın 1 gününü de, kadınlar kutlasın.
Büyük bir güç, bizi ortaçağ karanlığına doğru çekerken, tüm kurumlarımızı, tüm kazanımlarımızı, tüm değerlerimizi aşındırıyor, törpülüyor ve yok ediyor.
Bu yolun sonu, önce biz kadınlar, sonra tüm toplum için büyük bir karanlık!
Ama, örgütlü gücün önünde hiçbir diktatörlük duramamıştır tarihten bu yana.
Hele ana kaynak kadın gücü ise, kadın birlikteliği ise, kadın dayanışması ise.
Korksunlar o zaman diktatörler, karanlık saraylarında, beyinlerinde hala kendilerini kadınlardan üstün gören bir anlayışı atamamış erkekler var ise, aldanmasınlar bu günlere.
Tarihi bir açıp okusunlar, okuma bilmiyorlarsa bilenlerden bir dinlesinler.
Bu 8 Mart bizim için bugüne kadar kutladığımız tüm 8 Martlardan daha önemli ve anlamlıdır.
Emekçi Kadınların Tarihsel Mücadeleleri sonucu kazandıkları demokratik ve sosyal kazanımları bir adım daha ileriye götürme çabası olarak kutlanmalıdır 8 Mart.
Eşit işe eşit ücret kavgasında, daha iyi şartlarda çalışma koşulları mücadelesinde, kadın-erkek dayanışması olarak kutlanmalıdır 8 Mart.
Erkek şiddeti sonucu öldürülen Özgecanlar, Nazlılar, Sinemler ve nice isimsiz kadınlar ile madenlerde öldürülenlerin cinayet sebeplerinin aynı olduğunun bilinciyle kutlanmalıdır 8 Mart.
Kadının sadece anne, evine hizmet eden, eşinin izinleri doğrultusunda nefes alabilen kişiler olmadığının geniş yığınlara anlatılması olarak kutlanmalıdır 8 Mart.
Babasının adı, eşinin işi ile değil, kendi yaptıkları ile, kişiliği ile var olduğunun haykırılması olarak kutlanmalıdır 8 Mart.
Sadece bir günde şiirlerle, çiçeklerle değil, yılın tüm günlerinde saygı ve sevgi ile kadın erkek birlikteliğinin yaşanması olarak kutlanmalıdır 8 Mart
Ezilmeye, horlanmaya, sömürüye, şiddete karşı mücadele günlerinin zaferle sonuçlandığı Bayram günleri olarak kutlanmalıdır 8 Mart
Sevgili Kadınlar,
İnanın uzak değil, hayal değil bu bayram günleri.
Yaşadığımız sıkıntıları, yendiğimiz güçlükleri bir düşünün.
Onlardan çok mu zor birlikte olmak?
Onlardan çok mu zor, kadın örgütlülüğü içerisinde, yaşamın her alanında mücadele etmek?
Bir bakın şu ellerinize,
Bir araya getirin, ayrı ayrı duran şu parmaklarınızı,
Sıkın şöyle yumruklarınızı, sizi insan gözü ile görmeyenlere karşı,
Bakın kimmiş güçlü?
Biz güçlüyüz. Çünkü biz haklıyız.
Hepiniz biliyorsunuz, 8 Mart’ın tarihi, 1857 yılında Amerika’nın New York kentinde bir dokuma fabrikasında kadın işçilerin greve gitmesiyle başlar. Grevi bastırmak için polisin çıkarttığı yangın tüm fabrikayı sarar.
Dokuma işçisi kadınların acı çığlıkları, alevler içinde yükselirken, ucuza satılan emeklerinin bedelini tam 128 kadın işçi canlarıyla öder.
1910’da Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edilir ve tüm dünyada kadınlar 8 Mart’larda sokağa dökülür, EKMEK DE İSTİYORUZ GÜL DE, diye.
Gamze Akkuş İlgezdi zözlerini “Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!” diye seslendiği şiirle tamamladı:
Yürüyoruz yürüyoruz, günün aydınlığında
Donuk fabrika bacalarına, yoksul mutfaklara
Çarpıyor sesimiz ve birden parlayan
Bir ışık gibi ulaşıyor insanlara
“Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!”
Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz
Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar
Ve biz hâlâ analık ederiz onlara
En zorlu iş, en ağır emek
Ve çalışmak doğuştan mezara dek
Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz
Yaşamak için ekmek
Ruhumuz için gül istiyoruz!
Yürüyoruz yürüyoruz kol kola
Saflarımızda ölüp gitmiş arkadaşlarımız
Ve türkümüzde onların kederli “Ekmek!” çığlıkları
Çünkü bir köle gibi çalıştırıldı onlar
Sanattan, güzellikten, sevgiden yoksun
Biz de bugün hâlâ onların özlemini haykırıyoruz
İş ve ekmek istiyoruz
Ama gül de istiyoruz
Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına
Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz
Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa
Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları
İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden
Bu ekmek ve gül türküleri
Ve yineliyoruz hep bir ağızdan
“Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!”