Sanatla dünyayı
değiştirebileceğine inanan gençlerin 1953’te kurduğu “İstanbul Üniversitesi
Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu” Nurgül Bayram yönetmenliğinde 67 yıl sonra
belgesel oluyor…
Belgeselin yönetmeni Nurgül Bayram dünün gençleri bugünün
ustalarını 67 yıl sonra belgeselin galasında yeniden bir araya getirecek
olmanın heyecanını yaşıyor.
67 yıl öncesinde başlayıp 15 yıl süren, Türkiye’nin ve
dünyanın farklı şehirlerine dağılmış bir tiyatronun ekibine ulaşmak zor bir
serüven olsa da sona gelindi.
Belgesel, Avrupa’da ülkemizi ilk kez temsil eden Türkiye’nin
ilk üniversite tiyatrosu ve özel tiyatroların açılmasında ilk ateşi yakan,
sanatla dünyayı değiştirebileceklerine inanan gençlerin hikâyesini 67 yıl
sonrasından bakarak anlatıyor.
Yalnızca bir dokümantasyon çalışması değil, bir düşünce
akımının Türkiye tarihine kattıklarını, tiyatro tarihinin de belgesiz kalan çok
önemli bir dönemini aydınlatıyor.
Türkiye’nin aydın ve ilerici gençlerinin birçoğu buradan
yetişmedir. Sadece tiyatroda değil, her alanda mesleğinin öncüleri olmuşlar.
Birçoğu şuan hayatta değil.Bazı isimleri de çekimler süresinde kaybettik. Ülkü
Tamer, Yurdaer Altıntaş, Tonguç Yaşar, Hüsnü Çınar, Tunca Yönder ve çok kısa
bir süre önce de Okay Sağtürk…
Hayatta olanların neredeyse tamamına yakınını arayıp buldum,
40’ın üzerinde değerli isimle ve aileleriyle görüştüm. İstanbul, İzmir, Ankara,
Bursa, Eskişehir, Bodrum, Almanya, İsviçre, Amerika…Harika insanlar tanıdım
bu süreçte…Siyah-beyaz albümlerinden hiç yayınlanmamış o gençlik
fotoğraflarını ve belgeleri tarihe tanıklık etmeleri için toparladık.
Ne yazık ki yapılmakta geç kalınmış bir proje. Bir belgesel
yönetmeni olarak tiyatromuz adına atılmış bu önemli adımı araştırıp yazmayı,
gelecek kuşakların tiyatro belleğine katkı sağlamayı ve tarihe not düşmeyi
görev bildim. Çünkü, dünün “GENÇLİK TİYATROSU”, sanatsal ve düşünsel duruşuyla
bugünün gençlerine örnek oluşturacak bir yapı.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden öğrenciler ve
ekip arkadaşlarımla birlikte özveriyle, deyim yerindeyse iğneyle kuyu kazar
gibi arşiv çalışması yaptık.
Zor günlerden geçiyoruz olsak da hayattaysak umudumuz ve
heyecanımız devam etmeli diyerek filmi tamamlayabilmek için kolektivizm ruhuna
başvurarak Fongogo’da bir kampanya başlattık.
( http://fongogo.com/Project/genclik-tiyatrosu-belgeseli )
Buradan elde edeceğimiz destekle belgeselin post-prodüksiyon
(kurgu, seslendirme, ses düzenleme, müzik, miksaj, color) giderlerini
karşılayacağız ve festival başvurularını yapacağız.
Tiyatronun kuruluşundan 67 yıl sonra 2020 Mayıs ayında
Gençlik Bayramı haftasında İstanbul prömiyerinde Gençlik Tiyatrosu’nun hayatta
olan ve yıllardır birbirini görmeyen tüm ekibini buluşturmayı, günümüzde
faaliyetlerini sürdüren Türk Tiyatrosunun tüm ustalarını ve üniversite
gençliğini de davet ederek, ustalarla gençler arasında bir sinerji yaratmayı ve
belgeselin final sahnesini burada çekmeyi istiyoruz.
İstanbul gösteriminden sonra, yurt dışında belgesel içerikli
tüm festivallere başvurusu yapılacak filmimizi ayrıca Almanya Erlangen’de yani
Türk Tiyatrosunun Avrupa’da ilk defa temsil edildiği şehirde de göstermeyi
planlıyoruz.
KONUŞMACILARDAN ALINTILAR
ATİLA ALPÖGE:
Gençlik Tiyatrosu hakkında bu zamana kadar bir çalışma
yapılmamış olmasını affetmiyorum!
“Bir öğrenci tiyatrosu olarak açılmıştır, profesyonel
tiyatronun yapmadığını yapmıştır.
Türk Tiyatrosu’nu önemli bir değişimin ilk alevi olarak
tanımlamak isterim.
Bir olayı patlattı. Yani patlamaya hazır bir kazan vardı
altına bir alev yaktılar, birdenbire bir sürü topluluk kuruldu.1960’dan sonra
Türkiye’de bir tiyatro patlaması oldu. Her bir köşede tiyatro çıkmaya başladı.
İşte bu patlamanın ilk ateşini Gençlik Tiyatrosu yaktı.
Gençler tiyatroyu biz kendimiz yaparız oyunları biz seçeriz
biz sahneye koyarız oyunları oyuncuları biz seçeriz, dekorları biz yaparız, biz
adamız yahu artık tepemizde insan olmasın demeye başladığı noktayı başlattı.
Avni Dilligil MEB’in klasikler dizisinden yeni yayınlanmış
Terentius’un yazmış olduğu ve Nurullah Ataç’ın çevirdiği eski Roma piyesi
“Kaynana”yı sahneye koydu. Mayıs ayındaydı, iki arkadaşımla; Ergun Köknar ve
Yılmaz Gürsoy’la seyretmeye gittik. Seyrettikçe tüylerimiz diken diken
oldu. Tıfıl öğrenci, bunlar üniversite
öğrencisi, bizler gibi… Öbür tarafta Şehir tiyatrolarının durumunu görüyoruz.
Bu oyundan çıktıktan sonra bir araya geldik. Dedik ki “Demek ki bu gençler
böyle başarılı tiyatro yapabiliyorlar, biz niye yapmayalım?” İşte bu duygu
bizde bir kıvılcım çaktı.
1954’te Gençlik Tiyatrosu Almanya’yaErlangen’e gitti. Avni
Dilligil’in sahneye koyduğuBrezilyalı yazar Pascoal Carlos Magno’nun “Yarın Başka
Olacaktır” adlı oyununu “Erlangen Uluslararası Üniversitelerarası Tiyatro
Festivali”ne katıldılar. Bana öyle geliyor ki bu oyun Türk tiyatrosunun
Avrupa’ya ilk açılışıdır.
Gençlik Tiyatrosu hakkında bu zamana kadar bir çalışma
yapılmamış olmasını affetmiyorum!”
HALDUN DORMEN:
Gençlik Tiyatrosu, Türk tiyatrosunun önemli kökenlerinden
biridir.
Birçok önemli tiyatro sanatçısı gençlik tiyatrosundan ilk
adımlarını atmışlardır tiyatro dünyasına.Benim çok yakın dostum Hamit Belli,
ben Galatasaray’da onunla çok yakın dostluk kurmuştum ve hayatımın sonuna kadar
en yakın dostum olarak kaldı. O tiyatroya çok meraklıydı banka müdürü olmasına
rağmen. Biz “Papaz Kaçtı” adlı bir prodüksiyon hazırlıyorduk, ilk Dormen
Tiyatrosu prodüksiyonu,19 55 yılında… “Gençlik Tiyatrosu’nda Metin Serezli
var dedi, istersen onunla bir görüş” dedi. Metin Serezli bize Gençlik
Tiyatrosu’ndan aktör olan ilk kişi oldu. Metin Serezli’nin gelişiyle Gençlik
Tiyatrosu’nun kapıları açıldı bana. Arkasından Nisa Serezli, Nejat Aybek, Erol Keskin,
Can Kolukısa geldi. Tabi bir de Semine, canım benim Semine, kaybettik onu,
İzzet Günay’ın eşiydi Semine Celasun geldi ve benim yıllarca da sekreterliğimi
yaptı. Ben Gençlik Tiyatrosu’ndan gelenlerle çok rahat çalıştım.”
AYDIN ENGİN:
BertoltBrechtdiye bir tiyatro adamının var olduğunuben
Gençlik Tiyatrosu’nda öğrendim.
Aynı şekilde Nietzsche gibi bir düşünür olduğunu
bilmiyordum. Epik tiyatro-dramatik tiyatro gibi ayrımlar olduğunu daha önce
duymamıştım.
Gençlik Tiyatrosu üstüne yapılan bir belgeselde o dönemin
fotoğrafı açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Televizyonun olmadığı
hatta TRT’nin olmadığı, sadece Ankara-İstanbul
radyolarının olduğu ve radyolarda “radyo tiyatrosu” adı altında birşeylerin
oynandığında, insanların radyo başına kilitlendiği yani eğlence hayatının son
derece kısıtlı olduğu bir dönemdi bu aynı zamanda tiyatroların altın çağıydı.
GENCO ERKAL:
ürk tiyatrosunun devlet ve şehir tiyatrolarının yani
ödenekli tiyatroların hegemonyasından kurtuluşudur Gençlik Tiyatrosu ve Dostlar
Tiyatrosu.
Yepyeni bir gençlik hareketi çıkmıştır ortaya ve damgasını
vurmuştur. Sonraki yıllarda zaten buradan yetişen oyuncular özel tiyatroların
baş oyuncuları olmuşlardır.
Ciddi bir okuldu Gençlik Tiyatrosu.
CAN KOLUKISA:
Gençlik tiyatrosunun kuruluşundaki ana amacı İstanbul
Üniversitesi’nde eğitime gelen gençlerin, kendi seçtikleri disiplinler dışında,
sanata olan ilgilerini artırmak; tiyatro, müzik, bale, folklor gibi, hatta
korolarda yer alarak aydın gençler olarak mesleklerini yapmak için
dağıldıklarında bunu da etraflarına yansıtmalarıydı.
Biz başladığımız zaman Türkiye’de 2 tane hukuk fakültesi, 2
tane tıp fakültesi, 2 tane dişçilik fakültesi vardı. Yani biri Ankara’da biri
de İstanbul’da idi. Onun için gelen öğrencilerin yüzde50’sinden fazlası Anadolu’dan
geliyordu. Adana’dan gelmiş Antalya’dan gelmiş Antakya’dan gelmiş, her yöreden
arkadaşlarımız vardı. Sonra bunlar yörelerine gittiklerinde en azından Gençlik
Tiyatrosu’nda edindikleri bilgileri, kazandıkları bilgileri ve de kültürleri
etraflarına gayet tabi yansıttılar.
OKAY SAĞTÜRK:
Gençlik Tiyatrosu,
elindeki fakir fukara imkanlarla sanatın bütün tiplerinden faydalanmaya
çalışarak, insanların hayatlarını değiştirmek için oyun koyan bir tiyatroydu!
Bana göre sanat ölümden öç almaktır! Devamlı kendini ölümle
tehdit edilmiş olarak duyan insanoğlunun ölüme karşı koyuşudur, ölüme
başkaldırışıdır. Tiyatro onun en iyi görülen, en mimari yapısıdır…
MaxMeinecke’nin sahneye koyduğu “Kapıların Dışında” oyununda
Beckman’ı oynamıştım. İki yıl geçmişti üzerinden yurda gittim, öğrenciler
benimle konuşmaya geldiler, tanımışlar.
Dediler ki: “Siz orada ilk defa bizim içimize bir tohum
ektiniz, çaresizliğe karşı koymanın tohumunu ektiniz” dediler. Gençlik
Tiyatrosu budur. Çaresizliğe karşı koymanın tohumunu ekmektir.
OSMAN AROLAT:
Biz dünyayı da değiştirebiliriz, Türkiye’yi de
değiştirebiliriz diye düşünüyorduk ve o yüzden de oyun seçimlerimizi hep
toplumsal içerikli oyunlar olarak yapıyorduk.
Bizim o dönemki gençliğin bir ütopyası vardı. Türkiye’yi ve
dünyayı değiştireceğine inanıyordu. O ütopya bizim tiyatromuza da yansıyordu.
Yani biz dünyayı da değiştirebiliriz, Türkiye’yi de değiştirebiliriz diye
düşünüyorduk ve o yüzden de oyun seçimlerinizi hep toplumsal içerikli oyunlar
olarak yapıyorduk. Uluslararası Kültür Şenliği’ni düzenlerken de davet
ettiğimiz bütün grupların kendi ülkelerinin dertlerini anlatan oyunları
getirmesini istiyorduk. Biz AYAK BACAK FABRİKASI’nı 20-25 yerde Türkiye’de gezdirerek,
gezerek, oynadık.
YILMAZ GRUDA:
Gençlik Tiyatrosu’nun önemli işlerinden birisi Türk
oyunlarını tanıtmak, oyun yazarlarına fırsat vermek oldu…
Nice yetenekli gençlere kapı açtı… Benim de
yaratıcılığıma, kotarıcılığıma büyük yardımı oldu. Oyunlar denedim yönetmenlik
bağlamında.
Amatör, bir işi bilmeyen, bizde amiyane deyimle işin
başlangıcında olan, bilgileri olmayan adam olarak düşünülür. Hayır. Amatör,
temelde arayan, araştıran, kendini yenilemeye çalışandır. Amatörlük kadar güzel
bir hazine yoktur. Amatör ne yapar; araştırır, bilgi dağarcığını
zenginleştirerek ileri gitmeliyim diye uğraşır hep…
SEÇKİN SELVİ:
Ayak Bacak Fabrikası’nın bir kısmı araba vapurunda yazıldı.
1962 yılıydı, bir gazete haberi çıktı. Mersin’in bir köyünde
insanlar kötürüm kalıyorlar. Neden? Buğday pahalı olduğu için hayvan yemi olan
karatohumu alıyorlar. Kara tohum yiyorlar ve kara tohum sinir sisteminde bir
bozukluk yapıyor ve insanlar felç oluyor. Sermet, (Çağan) buradan hareketle
Ayak Bacak Fabrikası’nı yazmaya başladı. 1962 yazı. Sonra biz İstanbul’a gelmek
durumunda kaldık. Ama paramız yok. Ayak Bacak Fabrikası’nın bir kısmı araba
vapurunda yazıldı. Neden? Çünkü araba vapuru o zaman tabii köprü olmadığı için
araba vapuru Kabataş – Üsküdar sabaha kadar çalışıyor. Araba vapurunda da çok
ucuz bir ücret ne bileyim iki buçuk lira mı yirmi beş kuruş mu tam
hatırlayamıyorum. Bir bilet alıyorsunuz sabaha kadar gidip geliyorsunuz. Evet
Ayak Bacak Fabrikası’nın bir kısmı araba vapurunda yazıldı. Tam o sırada
Gençlik Tiyatrosu çok önemli bir sanat odağıydı. TMTF, Gençlik Tiyatrosu
uluslararası ağırlığı olan bir tiyatroydu. “Ayak Bacak Fabrikası”Erlangen
Festivali’nde de derece aldı.
YILMAZ BÜYÜKERŞEN:
Tiyatro kurabilmek için kanımızı satıp para topladık…
İstanbul’da çıkan Dünya gazetesinin Eskişehir muhabiriydim.
Babıali’de Cemal Nadir Sokak’taydı matbaa. Gidip gelirken TMTF binasının
kapısının yanında afişler asılmıştı…
Federasyon, Gençlik Tiyatrolarıyla ilgilenen ve tiyatroyu
bir okul gibi gören eğitici fonksiyonu vardı, Avrupa’ya uluslararası Gençlik
Festivallerine katılmışlar derece almışlardı. Ben de hayalimde günün birinde
inşallah biz de tiyatromuzu Avrupa’ya götürürüz, kendi gençlik tiyatromuzu diye
düşünüyordum…
Arkadaşlarla toplandık özel bir tiyatro kurabilmek için,
sermaye nasıl buluruz diye düşünmeye başladık… Arkadaşlardan, her kafadan bir
ses çıkıyordu tabii, genç adamlarız. Ben önde hep gelip de fikri ortaya atan
olduğum için dediler ki sermayeyi bulmak sana düşüyor. Nasıl bulacağız
sermayeyi? Git kapı kapı dolaş bul ikna et. Eskişehirlisin, doğma büyümesin,
gazeteciliğin var tanıyorlar seni falan dediler. Benim aklıma o sırada
tanıştığım, gazetede röportaj yapmak için gittiğim devlet hastanesi geldi.
Şimdi devlet hastanesinin tiyatroyla nasıl bir ilişkisi var diyeceksiniz. O
günlerde Türkiye’de Kan Bankaları kurulmuş ve bütün hastanelerde para verilerek
vatandaşa kan biriktirme diye bir faaliyete girişilmişti. Bunun röportajını
yapacaktım. Baktım 350 liraya herkesten kan alınıyor. Biz baktık tiyatro kurmak
isteyen 300-400 kişi kadar varız öğrenciler olarak. Geldim arkadaşlara dedim ki
hepiniz hazırlanın iki gün üç gün arka arkaya gideceğiz, kuyruğa gireceğiz,
devlet hastanesinde kan vereceğiz. Kan satacağız. Sermaye bulacağız. 350
kişiyiz, 350’şer liradan baya bir para ve hakikatten kuyruklar halinde 3-4 gün
boyunca bizden kan aldılar ve kanı aldıkları arkadaşımıza da 350 lira verdiler.
Kanımızı sattık paraları topladık, Eskişehir’de kendi tiyatromuzu kurduk.
SUNA KESKİN:
Türk Tiyatrosuna damgasını vurmuş bir gruptu.
Öğrenciyken hayran olduğum için provalarını seyretmeye
giderdim. Hatta çok iyi hatırlıyorum orada Erol (Keskin) bir oyun sahneye
koyuyordu, baktım genç oyuncunun birini azarlıyor, dedim ki eyvahlar olsun
burası çok tehlikeli ben kaçayım. Gençlik Tiyatrosu’ndan Türk tiyatrosuna damga
vurmuş çok nitelikli oyuncu, yönetmen, yazar, dekoratör, afişçi insan yetişti.
NEVRA SEREZLİ:
Metin’i tanıdığımdan beri bana Gençlik Tiyatrosu anlatırdı.
O günlerin keyfini, nasıl Almanya’lara gittiler, turnede
neler yaptılar, nasıl heyecanlandılar, çok başarılı olduklarını anlattı.
Ağzından hiçbir zaman Gençlik Tiyatrosu lafı düşmezdi.
TMTF’nin (Türkiye Milli Talebe Federasyonu) hazırladığı
tiyatro festivalleri çok etkiliydi o dönemde.Türkiye’ye; Yugoslav Tiyatrosu,
Balkanlar, Fransız toplulukları,her ülkeden tiyatro topluluğu gelirdi.
Birbirimizi şaşkınlıkla izlerdik. Bazılarını çok beğenirdik, bazılarını
beğenmez kendimizi daha üstün bulurduk. Müthiş bir kaynaşma olurdu aramızda. Bu
devirde yapılmıyor,ben çocuklarımı büyütürken çocukların da katıldığı tiyatro
festivalleri, yarışmaları olurdu, tiyatrocu yetiştirmek için üniversiteler
arası festivallerin yapılması lazım, çok faydalı bir şeydi, şimdi çoğu yok!
ZİHNİ GÖKTAY:
Ben özgür tiyatro yapmayı orada gördüm!
Ben özgür tiyatro yapmayı orada gördüm, öyle başladım.
Yani“Ayak Bacak Fabrikası”nda,“Yılanların Öcü”nde söylemek istediklerimizi
hiçbir sansüre uğramadan, hiçbir slogan atmadan edep dairesinde tiyatro
yapmanın seyirciyiajite etmeden bilinçlendirmenin güzelliğini gördüm ve onun
tepkisini aldım, onu doya doya içime sindirdim.
İZZET GÜNAY:
“Tiyatronun alevlenmesine sebep olan hareketlerden biriydi
Gençlik Tiyatrosu. Yani tiyatro aşkıyla yapılmış hiçbir menfaat gözetmeden.
Onlar belki ilerde profesyonel tiyatrocu olacaklarını bile tahmin
edemiyorlardı.”
RAHMİ DİLLİGİL:
Gençlik Tiyatrosu, sosyal demokrat tiyatronun en başta gelen
mihenk taşıdır.Rahmetli abim Erhan Dilligil, Gençlik Tiyatrosu’na hayran,
destek veren bir insandı, o zamanlar şehir tiyatrolarındaydı ve bana şunu
anlatmıştı:Babam varını yoğunu yollara harcayıp bütün üniversiteli gençlere ve
dışarıdan gelen amatör gençlere tiyatroyu öğretmeye çalışıyordu!
YURDAER ERŞAN
Türkiye’de tiyatroyu hem halka götürmek hem tiyatronun yeni
unsurlarla, taze kanlarla beslenmesini sağlamak, hem de hayata iktisatçı,
mühendis, doktor olabilecek insanların tiyatronun da birazcık kanlarına
girmesine imkan sağlayarak onları daha sosyal bir varlık haline getirmek için
ortaya çıkan bir yapılanmaydı!
GÜNEŞ UĞURLU:
Gençlik Tiyatrosu hayatımda o kadar etkilidir ki ben iki üniversite bitirmiş oldum.
Rahmetli Gündüz Aykut,bizim babalarımız arkadaştı
Burdur’dan. Bizim bir tiyatromuz var, Gençlik Tiyatrosu.Anadolu’ya turneye
çıkacağız, yaz boyunca temsiller vereceğiz,sahnede perdeyi, ışığı, efekti,
müziği falan yönetecek birine ihtiyacımız var dedi. Benim tiyatro ile hiç
alakam yok, ama hoşuma gitti teklif, babadan kalma bir akordiyon vardı, onu da
alırsan çalarız diye babadan kalma bir akordeon vardı onu da aldım yanıma. Anadolu’ya
turneye gittik. Benim ilk katıldığım oyun Boş Beşik’ti.
Anadolu turnesinden döndükten sonra ben bu yeni ortama
ısındım ve çok yeni fikirlerle, bakış
açılarıyla karşılaştım. Gençlik Tiyatrosu hayatımda o kadar etkilidir ki ben
iki üniversite bitirmiş oldum.