Ataşehir Kent Konseyi referandum sürecinde değişik mahallelerde düzenlenen panellerde uzman konuşmacıların anayasa değişikliği değerlendirmelerini vatandaşlara aktarıyor.
Ataşehir Kent Konseyi tarafından referandum sürecinde değişik mahallelerde düzenlenen söyleşi ve paneller dizisinden biri de Ferhatpaşa Mahallesi’nde Dayılı Düğün Salonu’nda yapıldı.
KENT KONSEYİ’NİN DÜZENLEDİĞİ “REFERANDUMA GİDERKEN HAK VE ADALET ARAYIŞI” PANELİ YAPILDI
Ataşehir Kent Konseyi tarafından referandum sürecinde değişik mahallelerde düzenlenen söyleşi ve paneller dizisinden biri de Ferhatpaşa Mahallesi’nde Dayılı Düğün Salonu’nda yapıldı.
Panele konuşmacı olarak Hak ve Adalet Platformu’nun kurucuları arasında bulunan eski Mazlum Der Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Nurten Ertuğrul katıldı. Panel öncesinde mahalleye gelerek esnafı ve pazarı dolaşan Gergerlioğlu ve Ertuğrul referandum üzerine halkla sohbet etti, “Hak ve Adalet için HAYIR” bildirileri dağıttı.
Panelin açış konuşmasını yapan Ataşehir Kent Konseyi Başkanı Turan Dolu “Bilindiği gibi bir süredir referandum sürecinde halkımızı bilgilendiren toplantılar düzenliyoruz. Buna ihtiyaç duymamızın birkaç nedeni var. Kuşkusuz tolumun beklentilerini karşılayan yeni ve sivil bir anayasa ihtiyacı vardı. Demokrasiyi güçlendiren, özgürlükleri genişleten bir anayasaya ihtiyacımız var. Bu anayasa, başta sivil toplum kuruluşları, kent konseyleri, toplumun farklı kesimlerini temsil eden kurum ve kişiler, anayasa hukukçuları, akademisyenler, basın olmak üzere tüm toplumun görüşü alınarak geniş bir uzlaşıyla oluşmalıydı. % 50 ‘nin anayasası olmaz, tüm toplumun anayasası olur.
Diğer yandan referandum sürecinde tüm basın ve televizyon kanalları aşırı bir yanlılıkla tek bir görüşe açılırken, kamu kaynakları tek bir seçeneğin etkin olmasına harcanırken, farklı kesimlerin sesi kısılıyor, böylece halkın kararını vermede kullanacağı bilgilenme kanalları tıkanıyor, bilgi alma hakkı engelleniyor.
Kanun Hükmünde Kararnamelerin ve Olağanüstü halin gölgesinde siyasi partilerin, basının, yargının, üniversitelerin hizaya sokulduğu koşullarda adaletsizliğin ve hak gasplarının yaygınlaştığı bir dönemde referanduma gidiyoruz. İşte bu koşullarda sesi kısılmaya çalışılanlara karınca kararınca ses olmaya, onların sesini topluma duyurmalarına aracı olmaya çalışıyor, halkımızın kararını verirken daha geniş bir bakış açısıyla bakmasını sağlamaya çalışıyoruz.
Bugün iki değerli konuğu ağırlıyoruz. Hak ve Adalet Platformu’nun kurucularından Sayın Nurten Ertuğrul ve eski Mazlum Der Genel Başkanı Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu. Ben sözü kendilerine bırakıyorum.”
Nurten Ertuğrul yaptığı konuşmada:
“ Ataşehir’e gelmeden önce Kanun Hükmünde Kararnamelerle işten atılan, hukuksuzluğa uğrayan, aileleriyle birlikte açlığa mahkûm edilenlerin toplantısına katıldım. Yaşanan dramlara tanık olmanın duygu yoğunluğu içerisindeyim. Maalesef toplum olarak çok kutuplaştırıldık ve ayrıştırıldık. Birbirimize dokunamadık, öteki insanın sesini duymadık, ancak başımıza aynı acı gelirse onu anlayabildik. Devletin görevi insanlara eşit yaklaşmak, adalet dağıtmak, suçluyu tespit ederek hukuki yollarla cezalandırmaktır. Suçlunun yanında tüm ailesini veya onunla bağlantılı tüm kişileri perişan etmek değildir.
Bütün dinlere baktığımızda temelinin demokrasiye dayandığını görürüz. İslam tarihine baktığımızda Hz. Muhammed’den önce Mekke’de devlet yokken, farklı kabilelerin kurduğu derneklerle mekanizmasının işlediğini görüyoruz. Bunlar haksızlığın karşısında mazlumun yanında duruyorlardı. Erdemler Sınıfında uygulananların deneyimiyle peygamberlik geldikten sonra Medine Sözleşmesiyle bir yaşam inşa edilmiştir.
İslam’ın kelime kökeni barış demektir. İslam’ı tam anlamıyla anlamış ve yaşamımıza geçirmiş olsaydık bu kadar ölüme, acıya, haksızlığa sessiz kalabilir miydik? Biz doğaya sessiz kaldık, ölülere sessiz kaldık, Alevi- Sünni dedik, Kürt-Türk dedik, sağ-sol dedik, sonu gelmedi.
Magna Carta’yı incelediğinizde Medine Sözleşmesi ile hemen hemen aynı içerikte olduğunu görürsünüz. 1400 yıldır biz hala demokrasiyi tartışıyorsak büyük bir sorun var demektir.
Allah “ben sizi farklı farklı yarattım ki birbirinizi tanıyın diye” der. Müslümanlıkta ibadetin temeli hak, adalet, emek ve eşitliktir. Bu memlekette açlıktan ölen insanlar var. Hani hep mazlumun yanında olacaktık. Ama biz nerede mevki makam varsa ona secde ettik. Dünün mazlumları bugünün zalimleri oldu. Herkesin eteğindeki taşı dökmesi lazım.
Anayasa, hepimizin ortaklaşa haklarımızı, yaşamımızı, özgürlüklerimizi koruması gerekir. Ben bir kadın olarak anayasada kendimi bulamıyorsam burada bir eksiklik var demektir. Kadının meselesi, sadece başörtü meselesi değil, kadın cinayetleri, kadına şiddet, iş koşulları, toplumda eşit haklara sahip olması. Anayasa değişikliği kadın hakları ve özgürlüklerini geliştirici olmalıydı. Bunları bir kenara bırakıp tek adamın yetkilerini pekiştirmeye odaklanıyor anayasa değişikliği. Anayasa basit bir seçim süreciymiş gibi ele alınamaz. Biz beş yıllığına iktidarı belirlemiyoruz. Gelecek nesiller de dahil olmak üzere geleceğimizi belirliyoruz. Bu toplumun nasıl bir arada olacağı, nasıl yönetileceği, geleceğini nasıl şekillendireceği meselesiyle karşı karşıyayız. Önümüzdeki nesile nasıl bir gelecek vereceğiz, bunun sorumluluğunu taşıyoruz. Bir ülkede insanlar açlıktan ölüyor, intihar ediyorsa, gazeteciler, akademisyenler suçsuz yere tutukluysa o ülkede hak, adalet ve eşitlikten bahsedilemez. Bunun üzerine de bir anayasa inşa edilemez.
Bu nedenle önümüzde henüz fırsat varken bu anayasa taslağına hayır demeliyiz. Bu aynı zamanda haksızlığa, adaletsizliğe, eşitsizliğe hayır anlamı taşıyacaktır. Ondan sonra önümüzde oturup birbirimizi anlayarak, toplumsal değerlerimizi yeniden ayağa kaldırarak, sorunlarımızı ve çözüm yollarını istişare içinde ortaya koyarak eşit, adil, hak ve hukuku gözeten, mazlumu koruyan bir geleceği kurmalıyız.”
Ömer Faruk Gergerlioğlu’da yaptığı konuşmada :
“Son derece önemli günlere girdik. Türkiye Cumhuriyetinin kaderiyle ilgili bir seçim var önümüzde. Bu seçimde “evet” ve “hayır” diyen iki taraf var, Tarafların argümanlarına bakmak lazım. “Evet” diyenler, “ Bu memleket koalisyon ve darbelerden çok çekti, yürütmenin başı olan cumhurbaşkanını daha güçlü yapalım” diyorlar. “Hayır” cephesi ise; “ Sorgulanamaz bir başkanın doğru olmadığını” söylemeye çalışıyor. Evet, oyu kullanacak vatandaşa “18 madde sana uygun mu?” diye sorduğumda “ Evet Hocam, müthiş bir ülke olacağız, Avrupa’ya gününü göstereceğiz” diyor.
Bu toplumda biz uzun yıllardır çok kutuplaştırıldık. Hak, adalet, vicdan evrensel kriterleridir, tüm insanlık için geçerlidir. Toplumda bizi kutuplaştırarak tuzağa düşürmek istiyorlar. Hac zalimi ve mazlumu anlamak için yapılır. Hacda hiçbir canlı ne sebeple olursa olsun öldürülemez. Hz. Muhammed’in yanında saf tutanlar, toplumda ezilenler, köleler, cariyeler, fakirler, şereflilerden oluşurdu. Demek ki o günde de kötü ve zalim olanlarla iyi olanlar arasında ayrım yapılır ve iyinin ve mazlumun yanında yer alınırdı.
Emeviler döneminde İslam adına iktidarı ele geçirenler namaz kılıyorlardı ancak içi boşaltılmıştı. Hak ve adalet kavramları ortadan kalkmıştı. Günümüzde de durum aynıdır. Biz eğer hak ve adalet kriterlerini unutursak bizi İslam’la, dinle, Allah’la çok kolay kandırırlar. Türkiye’deki toplumda çok önemli sorunlar var. Alevi-Sünni, dindar-seküler, sağcı-solcu şeklinde toplum kategorize edilmiş. Bu geçmişten beri iktidarların politikalarıyla halk halka birbirine eklemlenerek geldi. Tornadan çıkmış bir insan modeli oluşturulmaya çalışıldı. Az dindar ol, alevi olma, Kürt değilsin, Türk ol gibi. Buna tepki duyan geniş bir kitlenin yaşadığı mağduriyetler şu anki iktidar için suiistimal edeceği bir taban yarattı. Şu anda anayasa teklifiyle önümüze bir tek kişi getiriliyor. Anayasa teklifi ile bu kadar sorunu çözmek yerine tek bir adamda yoğunlaşıyoruz. Anayasa teklifi toplumun sorunlarına çözüm üretmek yerine tek adamın otoritesini pekiştiriyor. Oturup her şeyi araştırıp kendi kararımızı vermeliyiz, bize kimse dikte ettirilmemeli.
Avrupa Erdoğan’a düşmansa benimde düşmanımdır düşüncesi hâkim. Burada hak ve adalet var mı? Ben Müslüman’sam Müslüman adam zulmediyorsa ona ilk karşı çıkan insan ben olmalıyım.
Türkiye’de ekonomisi çökmeye başlamış, insani değerler gerilemiş durumda. İnsan hakları ve demokrasi konusunda dünyadan dışlanmışız, onurlu yalnızlıktan bahsediliyor. Onurlu yalnızlıktan nasıl bahsedersiniz. 2016 yılında iktidarın hukuksal denetiminin en az olduğu ülkeler arasında Türkiye 6. sırada yer alıyor. İnsan ve demokrasi açısından ülkenin düştüğü duruma bakın. Son 5-6 yıldır Türkiye her alanda geriliyor. Eğitimde PISA sınavlarında 72 ülke arasında 50. sıradayız. Bir ülkenin gelişmişliği o ülkenin demokrasisiyle alakalıdır. Evet çıkarsa Türkiye çok üzücü yerlere gidecektir. Güce doymazsanız, sürekli güç tahkim ederseniz, elinizdeki güçler yetmez, Almanya’da olduğu gibi gayri resmi güçlerde doğacaktır. Gestapolar, SS’ler gibi.
Bir adam, bu kadar tek adamlık istiyorsa yarın ne yapmak istiyor bunu düşünmek lazım. Belki ülkeyi savaşa sokacak birçok insanın ölümüne yol açacak, belki 3. Dünya savaşını isteyecek, belki kendi kriterlerine göre yeni bir OHAL düzeni getirecek. Bunu hiç bir şekilde sorgulayamıyoruz başkanlık sisteminde. Bu sistemi yargılanmamak için istiyor. Nitekim Başbakan Binali Yıldırım bunu konuşmasında açık etti. “Biz Cumhurbaşkanının yargılanma korkusunu ortadan kaldırmak istiyoruz.” Dedi. Evet diyeceklere; “ bu büyük bir vebaldir, bunu kabul ediyor musun?” diye sormak lazım.
Toplumda OHAL dolayısıyla kamu ve özel sektörden işten atılan iki yüz bin kişi var. Devlet bunları açlığa teslim etmiş, ölüme teslim etmiş durumda. Hepsini terörist ilan ediyor. Neden attın, suçumuz nedir bilmiyoruz. Yüzbinlerce insan hiçbir şeyle alakası yokken atıldı. Mahkemeler en az 15 yılda biter. Kendisi kandırıldık diyerek sıyrılıyor. Bizim ise yargılanma ve temize çıkma hakkımız bile elden alınıyor. Şu anda gidişat kötü, Toplumun yarısını din düşmanı ilan eden AKP yeni aydınlar kazanamıyor.
Eğer biz tüm toplum olarak bir arada yaşamayı beceremezsek, evet diyenle halleşip onu ikna etmeyi başaramazsak bir şey değişmeyecek. Kutuplaşma devam edecek. Kutuplaştırma bu toplum için bir tuzaktır.
Anayasa maddelerine de kısaca değinecek olursak;
- Tarafsız olması gereken cumhurbaşkanını partili yapıyorsun. Ertesi gün AKP’nin başkanı olacaktır.
- Milletvekili sayısını 600 e çıkarıyor. Vekiller lider ne derse onu yapar, bunu hepimiz biliyoruz. Milletvekili sayısını artırınca daha çok demokrasi olmaz, 300 e düşür, bu kadar para verme. Derdin demokrasinin ve meclisin güçlenmesi ise, ön seçimle vekil seç
- Şu anda TBMM’nin yaptığı bütçeyi cumhurbaşkanı veto edemiyor. Yeni anayasa ile cumhurbaşkanının yaptığı bütçeyi TBMM veto edemiyor. Tam tersi bir durum var.
- Milletvekillerinin hiç biri başkana yazılı ya da sözlü soru soramayacak. Ancak başkan yardımcılarına yazılı soru sorabilecek. Gensoru mekanizmasını ortadan kaldırıyor.
- Cumhurbaşkanı yardımcılarını kendisi atayıp azledebilecek. Eşini, başka vatandaşı, yabancı uyruklu birini de atayabilir. Azerbaycan’da olduğu gibi.
- Cumhurbaşkanı ve yardımcıları görevde ve görev sonrasında dahi yargılanamayacaklar. Başbakan Binali Yıldırım;” Biz Cumhurbaşkanının yargılanma korkusunu ortadan kaldıracağız” açıklaması asıl amaçlarını açıkça ortaya koyuyor.
- OHAL ilan etme yetkisi, KHK çıkarma cumhurbaşkanın yetkisinde olacak. Kendi belirlediği kriterlere dayanarak istediği gibi OHAL ilan edebilecek, yasa olmadan KHK çıkarılacak ve yasa gibi uygulanacak.
- Askeri yargı kaldırılacak. Teklifteki tek olumlu şey bu.
- HSYK’nın ismi HSK(Hakimler Savcılar Kurulu) olarak değişecek, 22 üyeden oluşan Kurul sayısı 13 e düşürülecek ve bu üyelerin 6 sını cumhurbaşkanı seçecek, kalanını da kendi belirlediği meclis seçecek. Anayasa Mahkemesinin de tamamını kendi belirliyor. Yani kendisini yargılayacak hâkimleri, kendi tornasından geçmiş hâkimler yapacak.
Yeni Anayasa kabullenilebilecek bir teklif değil. Yangından mal kaçırılır gibi iş yapılmaz. Türkiye’nin meseleleri demokratik yollarla çözülsün, işler kontrollü frenli şekilde yürüsün. İnsanları kutuplaştırmadan bir araya getirelim, çünkü hep beraber yaşayacağız bu ülkede.”
Konuşmaların ardından soru cevap bölümüne geçildi. Panelin sonunda konuşmacılara Ataşehir Kent Konseyi tarafından birer plaket sunuldu.